Açarsın gözlerini dünyaya. İlk doğduğumuz hal özümüz. O yüzden çocuklar doğaldır, saftır, meraklıdır. Keşifler başlar peşi sıra. İlk yıllarda fiziksel keşifler... Mesela ateşin yakıcılığını sıcak bir dokunuşla anlarız, soğuğun üşüttüğünü karlı bir kış gecesi... Zamanla duygusal keşifler gelir arkasından. Bazıları acı bazıları tatlı. Sevmeyi öğreniriz çıkarsız, koşulsuz. Sevgiye çıkarları büyüdükçe ekler insan. Çocukken saftır o sevgi. Kanının almadığına yanaşmaz onlar. Arkadan bir anne sesi şöyle açıklar durumu; o aslında seni çok seviyor ama şimdi biraz uykusu var da o yüzden biraz -mız -mız... Halbuki çocuğun kanı almamıştır hepsi bu. Çocuğun saflığını bozar bu açıklama. Annesi böyle bir açıklama yaptıysa mutlaka sevmelidir o kişiyi. İçten içe sevmez ama yine de ‘-mış’ gibi yapma ihtiyacı duyar. Sonra insanlara yalandan da olsa seviyormuş gibi yapınca insanlar ona bir şeyler verirler, bazen bir çikolata bazen bir oyuncak... İşte orada öğrenmişizdir artık sevginin satın alınabileceğini ve orada başlarız özümüzü kaybetmeye. Zihnimizim gerisine yerleşen bu kod sayesinde öyle alışırız ki yalan sevgilere. Artık ayıtedemez oluruz gerçek sevgiyle yalandan sevmeyi birbirinden. Samimiyet de kalmaz haliyle hayatlarda. Özün gittiği sadece öylesine sözlerin kaldığı bir dünyamız vardır artık. Görüntüden, şatafattan, dedikodulardan ibaret bir şov dünyası. Gözler ve gönüller körleşmiştir artık. Benliğimizi içerilerde bir yerlere sıkıştırıp bastırmışızdır. Oysa hayatın bir derdi vardır, seni özünde tutmaktır o dert. Sen kendinden uzaklaştıkça acı tecrübeler sokar hayatına anla diye. İşte o tecrübelerle bir gün ya anlarsın benliğinden uzaklaştığını ya da savrulup gidersin bir o yana bir bu yana... Ve sen anlayana kadar da yaşar durursun aynı olayları farklı yer ve zamanlarda. Anlayamazsan da o olaylar içten içe bitirir seni hastalıklarla, kazalarla, ahlarla vahlarla solar gider bir ömür.
Öfke duyuyorsan bir şeye onu yok etmeye çalışmak yerine anlamaya çalışınca, derinliklerine inince aslında farklı olaylar yaşamış olsak da o öfke tek bir yerden çıkıyor bastırdıkların ve görmezden geldiklerinden. Bastırma gör, kucaklaş öfkenle. Evet canın acır ilk başta ama o acı seni yeniden sen yapar. Robotlaşmış şehirlerde yaşayan robotlaşmış insan olmayı bırakıp insan olduğunu hatırla, duyguların olduğunu, sevme ve sevilme ihiyacın olduğunu, değer verme ve değer görme ihtiyacın olduğunu hatırla ve kabul et. Ama en başta kendini sev. Hataların olacaktır elbet, yanlışların da olacak. Hata yapmaktan korkma. O hatalarla tamamlanacaksın. Anını farketmeye başladığında bulacaksın diğer parçalarını bir bir ve zamanla.
Her şeyi kontrol edemezsin. Kontrol etme çabası, kontrolden çıkışı doğurur. Hayat araba kullanmaya benzer. Sen direksiyona ne kadar sıkı yapışırsan kaza yapma riskin o kadar artar ne kadar rahat kullanırsan o kadar reflekslerin kıvrak olur. Yani kontrol değil koordine et! Bir de hayatının direksiyonuna kendinden başka kimseyi oturtma.!!!
Комментарии